Eğitim Bir Sen’in Yükseköğretime Bakış 2018 Raporuna YÖK’ten İtiraz Var!

yorumsuz
17 views

Eğitim Bir Sen’in Yükseköğretime Bakış 2018 İzleme ve Değerlendirme Raporuna YÖK adına YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet ŞİŞMAN cevap verdi.

EĞİTİM-BİR-SEN’İN YÜKSEKÖĞRETİME BAKIŞ 2018

İZLEME VE DEĞERLENDİRME RAPORU TANITIM TOPLANTISI

12 Eylül 2018 -Ankara

YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet ŞİŞMAN:

– “Yeni YÖK olarak ülkemiz için bir ilk olarak ifade edebileceğimiz pek çok iş yaptık, proje geliştirdik; ancak bu raporda bunları göremedim.”

– “Ülkemiz için bazı doğruları yaparken, popülist eleştiriler aldık, ancak kalite konusundaki duruşumuzda, sendika da dâhil olmak üzere diğer bazı paydaşlarımızı pek yanımızda göremedik.”

– “Yeni YÖK olarak Türkiye’nin öncelikli alanlarda üstün nitelikli insan gücü ihtiyacını dikkate alarak bu kapsamda YÖK 100/2000 projesini hayata geçirdik. Raporda bunlarla ilgili bir açıklama göremedik.”

-“YÖK olarak birçok konuda raporlar hazırladık, kitaplar, kitapçıklar, süreli yayınlar yayımladık, kamuyla paylaştık. Ancak rapordaki referanslarda bunların hiçbirini göremedik.”

– “Yeni YÖK olarak, lisans ve lisansüstü, uluslararası öğrenci, yurtdışında okuyan öğrenci ayrımı yapılmaksızın, her başarılı öğrenciye burs imkânları sağlanmıştır.”

– “Gerek kadın akademisyen, gerekse kız öğrenciler yönünden yükseköğretimde AB ortalamasının üzerindeyiz. Dünyada kadın akademisyen oranının düştüğü günümüzde ülkemizde öğretim elamanlarımızın %44’ü kadınlardan oluşmaktadır. Aynı oran, öğrenciler yönünden de geçerlidir.”

– “Türkiye’de öğretim elemanı yetiştirmeye dönük lisans üstü eğitim programları yanında, MEB ile birlikte teşrik-i mesai halinde YLSY kapsamında, özellikle ülke açısından stratejik öneme haiz alanlarda öğrenci gönderilmeye devam edilmektedir. Bu konuda MEB’in de hakkını teslim etmek gerekir. MEB ile YÖK arasında son derecede iyi bir koordinasyon vardır.”

– “2018 yılı kontenjan planlamalarında, MYO programlarında yapılan iyileştirmeler sonucunda, sanayinin ihtiyaç duyduğu insan gücünün niteliğini arttırmak amacıyla rasyonel bir planlama yapılmış; 2018 ÖSYS yerleşme sonuçları, bu planlamanın isabetli olduğunu teyit etmiştir.”

– “Üniversiteleri, başarılarına göre tasnif ediyoruz, getirdiğimiz akademik teşvik sistemiyle başarılı öğretim üyelerini ödüllendiriyoruz, başarılarına göre öğrencileri ödüllendiriyoruz.”

– “Türkiye, giderek bölgesinde yükseköğretim alanında bir cazibe merkezi haline gelmektedir.”

– “Haftaya YÖK’ün koordinasyonunda eğitim bilimleri ve öğretmen yetiştirme alanındaki 29 anabilim dalıyla ilgili bir çalıştay düzenlenecektir. Bu çalıştayda, bu alandaki lisansüstü eğitim, çeşitli yönleriyle tartışılıp hazırlanmış olan önraporlar müzakere edilecektir.”

YÖK Üyesi Prof. Dr. Mehmet ŞİŞMAN’ın konuşma metni:

“Değerli Katılımcılar;

Türkiye’de yükseköğretim, her geçen gün büyümeye devam etmekte olup Yeni YÖK olarak daha çok eğitimde nitelik ve kalite yönünden gelişmeye ihtiyacımız olduğunu her fırsatta ifade ediyoruz. Biz bunu, dikey büyüme olarak adlandırıyoruz. Türkiye Yükseköğretim sistemindeki gelişmeleri, elimizdeki raporda yer alan ana başlıkları esas alarak birkaç başlık altında özetlemeye çalışacağım. Ancak ülkemizde nedendir bilmiyorum, eleştirirken yapılan bazı güzel işleri de görmezden gelmek gibi bir alışkanlığımız var. Eskiler bunu, “hâlif tu’ref” sözüyle özetlemişler. Yani sürekli muhalefet etmenin dayanılmaz mutluluğunun yaşanmasına işaret etmişlerdir. Yeni YÖK olarak ülkemiz için bir ilk olarak ifade edebileceğimiz pek çok iş yaptık, proje geliştirdik; ancak bu raporda bunları göremedim. Hayretler içindeyim, bazı eleştiri konularıyla ilgili olarak bizim dört yıl önce yaptığımız düzenlemeler hiç görülmemiştir. Örneğin, Yükseköğretimde AÖF öğrencisinin çokluğundan, bunun yükseköğretimin imajını olumsuz etkilediğinden söz edilmiş; ancak bizim dört yıl önce bu sorunları görerek, aldığımız önlemlerden hiç söz edilmemiştir. Dört yıl önce AÖF sınavlarında dört yanlışın bir doğruyu götürme şartını getirmemiz, açık öğretimde onlarca yıldır kontenjan sınırı olmayışına son verilmesinin görmezden gelinmesi tercih edilmiştir. Herhalde bir hikmeti vardır ama sual etmeyeceğiz. Ülkemiz için bazı bu doğruları yaparken, popülist eleştiriler aldık, ancak kalite konusundaki duruşumuzda, sendika da dâhil olmak üzere diğer bazı paydaşlarımızı pek yanımızda göremedik. AÖF mezunlarından %10-12 akademik başarı ile büyükelçi olunuyor iken aynı durum, yani aranan başarı oranı, şimdi söz konusu değil. Şimdi açık öğretim, gittikçe daha fazla markalaşmaktadır. Nitekim bu markalaşma süreci görüldüğünden bu sene açık öğretim kontenjanlarında ciddi bir iyileşme olmuştur.

1 . Rapordaki başlıklardan ilki, Yükseköğretim Sistemine Geçiş konusunu kapsamakta olup raporda Yükseköğretime Erişim ve Katılım şeklinde ifade edilmiştir. Yükseköğretime geçiş sistemine ilişkin yapmak istediğimiz yeni düzenlemelerde de maalesef sendikayı arkamızda göremedik. Ezbere dayalı sınav sisteminden uzak, dünyadaki temel eğilimlere de uygun şekilde daha çok temel yeterlikleri ölçmeye dönük bir seçme sistemi geliştirmek istediğimiz düzenlemelerde de aynı popülist tutum devam etti. YKS ile, yükseköğretime giriş sistemine temel yeterlik, sözel ve sayısal okuryazarlık gibi bazı yeni kavramları soktuk. Dört ay süren ve böylece lise son sınıfını felç eden sınav, artık bir hafta sonunda bitiyor. 18 puan türünü 5’e indirdik ve basitleştirdik.

Yükseköğretimde arz ve talep açısından son yıllarda önemli gelişmeler sağlanmıştır. ÖSYS’ye başvuran aday sayısı 2006 yılında 1 milyon 600 bin iken, 2017 yılında 2 milyon 200 bine, 2018 yılında ise 2 milyon 380 bine yükselmiştir. Aday sayısında 2017 yılında %35, 2018 yılında ise %42 oranında artış olmuştur. Yükseköğretime olan bu talep, ülke ihtiyacı, istihdam imkânları, yükseköğretim kurumlarının kapasitesi yönünden analiz edilmiş ve bu yıl, örgün öğretim programları için (2018) toplam 839.490 kontenjan tahsis edilmiştir. Açıköğretim kontenjanı ise, 194.430 olup 147.450 öğrenci yerleşmiştir. Bu bağlamda açıköğretim ve uzaktan öğretimle ilgili – özellikle sınavlarla ilgili– yaptığımız bazı düzenlemelerle nitelik yönünden iyileşmeler sağlanmıştır.

2018 yılı kontenjan planlamalarında, MYO programlarında yapılan iyileştirmeler sonucunda, sanayinin ihtiyaç duyduğu insan gücünün niteliğini arttırmak amacıyla rasyonel bir planlama yapılmış; 2018 ÖSYS yerleşme sonuçları, bu planlamanın isabetli olduğunu teyit etmiştir. MYO’lardaki doluluk oranları yükselmiştir. Yerleştirme sonuçlarına göre 2017 yılında boş kalan kontenjan sayısı 214.000 iken 2018 yılında 128.000 olmuştur. Program kontenjanlarında yapılan rasyonel planlamalar sonucunda 2017 yılında %76 olan doluluk oranı, 2018 yılında henüz ek yerleştirmeler yapılmadan %84’e yükselmiş, boş kontenjanlarda 85 bin gibi büyük bir azalma sağlanmıştır.

Bilindiği gibi 2018 yılı itibarıyla yükseköğretime geçişte, YKS olarak adlandırdığımız, temel yeterlikleri ve kazanımları ölçmeye dönük yeni bir ölçme ve değerlendirme sistemine geçilmesi, bu sistemin ilk defa uygulanmasından kaynaklanabilecek muhtemel bazı bilinmezliklere rağmen, olumlu sonuçlar vermiştir. Bu bağlamda, ülkemizde yükseköğretime erişim, kronik bir sorun olmaktan çıkmıştır. Dünya Ekonomi Forumu’nun 2017 yılı raporunda ülkemiz, 137 ülke arasında yükseköğretime erişimde %94 okullaşma oranıyla dünyada ikinci ülke konumundadır. Dolayısıyla artık önceliğimiz, büyümenin nitelik ve kalite eksenli olmasıdır. Nitelik odaklı yaptığımız çalışmaların bazıları şöyledir:

  • Yükseköğretime giriş sisteminde baraj puanının yükseltilmesi,
  • Tıp, Hukuk, Mühendislik, Mimarlık ve Öğretmenlik programlarına “Başarı Sıralaması Şartı” getirilmesi,
  • Temel bilimlere özel önem verilmesi.
  • Doktora kriterlerinin güncellenmesi

Bunlarla birlikte Yeni YÖK olarak, lisans ve lisansüstü, uluslararası öğrenci, yurtdışında okuyan öğrenci ayrımı yapılmaksızın, her başarılı öğrenciye burs imkânları sağlanmıştır. Bunlardan birkaçı; Yurtdışı Doktora Araştırma Bursu, Temel Bilimlerde Üstün Başarı Sınıfı Bursu, Yurtdışında Türkoloji Bölümlerindeki Başarılı Öğrencilere Burs, Yabancı Öğrencilere Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora Bursları; Yabancı Dil Eğitimi Bursu, Araştırma Yapacak Lisansüstü Öğrenciler İçin Burs şeklindedir. Sistemi bütünüyle başarı endeksli yeniden yapılandırıyoruz. Üniversiteleri, başarılarına göre tasnif ediyoruz, getirdiğimiz akademik teşvik sistemiyle başarılı öğretim üyelerini ödüllendiriyoruz, başarılarına göre öğrencileri ödüllendiriyoruz.

2. Raporda yer alan ikinci başlık, Yükseköğretimin Çıktıları adını taşımaktadır. Eğitim sisteminin çıktıları, eğitimin getirileri (bireysel ve toplumsal), sonuçları, etkileri gibi farklı kavramlaştırmalarla ifade edilebilir. Yani eğitimin çıktıları, sadece mezun sayılarıyla ifade edilemez. OECD ülkeleri ile kıyaslandığında, cinsiyet ve yaş grupları yönünden yükseköğretimden yararlanma ve mezun sayıları yönünden arzu edilen noktada olmayabiliriz. Ancak sürekli bir gelişme eğilimi içinde olduğumuz da gözardı edilmemelidir. Elbette lisans eğitimi kadar lisans üstü eğitimi de önemsiyoruz. Daha fazla doktora yapmış insan gücüne ihtiyamız var. yeni YÖK olarak Türkiye’nin öncelikli alanlarda üstün nitelikli insangücü ihtiyacını dikkate alarak bu kapsamda YÖK 100/2000 projesini hayata geçirdik. Raporda bunlarla ilgili açıklama göremedik. Bilmemekte, görmemekte ısrar ediliyor, biz de tekrar edelim. İlk defa ülkemizin ve bilim hayatının öncelikli alanlarını tespit ediyoruz ve her bir çağrıda 2000 doktoralı insan için çağrıya çıkıyoruz. 100/2000 doktora projesi, bir Türkiye projesidir. Sadece üniversitelerimize değil, özel sektöre ve sanayiye de doktoralı insan gücü yetiştirme projesidir. Yurtdışında ilgi uyandıran bu özgün doktoralı insan yetiştirme projesi, nedense doktoralı insan yetiştirme ihtiyacı dile getirilirken görmezden geliniyor. 100/2000 projesinde öğrenciler, çok özel bir panel sistemi ile seçiliyor ve iki bin lira burs alıyorlar. Şu anda bu raporu hazırlayanlar tarafından görülmeyen 100/2000 projesinde burslandırılan öğrenci sayısı dört bini aştı. Bu sayı, üniversitelerimizin rutin doktora programlarındaki öğrencilerin dışında bir rakamdır. Bu yıl doktora yapan öğrencilerimize yönelik YÖK-YUDAB, yurt dışı doktora programını da başlattık. Elbette doktoralı insan yetiştirme ihtiyacı dile getirilirken bu da görmezden gelinmeli idi ki geçen seneki rapordaki bilmezlik ve umursamazlık bir gelenek haline gelsin.

3. Yükseköğretimde istihdam edilen İnsan Kaynakları yönünden bakıldığında, raporda başlık olarak Öğretim Elemanları şeklinde yer almıştır. Öğrenci başına düşen öğretim elemanı ve öğretim üyesi yönünden sürekli bir gelişme sürecinde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2018 yılı itibarıyla toplam öğretim elemanı sayısı 160.896, öğretim üyesi sayısı ise 78.000’dir. Cinsiyet yönünden bunların 89.244’si erkek, 71.662’Sİ kadın öğretim elemanıdır. Ülke olarak son yıllarda yaşadığımız bazı olumsuzluklara rağmen, herhangi bir aksama olmaksızın eğitim, sorunsuz şekilde sürdürülmüştür. Türkiye’de öğretim elemanı yetiştirmeye dönük lisans üstü eğitim programları yanında, MEB ile birlikte teşrik-i mesai halinde YLSY kapsamında, özellikle ülke açısından stratejik öneme haiz alanlarda öğrenci gönderilmeye devam edilmektedir. Bu konuda MEB’in de hakkını teslim etmek gerekir. MEB ile YÖK arasında son derecede iyi bir koordinasyon vardır. Aday belirleme jürilerinde, bölge ve alan uzmanı öğretim üyelerinden yararlanılmakta, olabildiğince nesnel ölçütlere dayalı seçimler yapılmaktadır. Bugüne kadar bu program kapsamında başlangıcından (1929) bugüne 18.727 öğrenci gönderilmiş olup bunun yaklaşık yarısı (9038) 2006-2017 yılları arasında gerçekleşmiştir. Şu anda sistem içinde 3738 öğrenci yer almakta olup önümüzdeki dönem için de 50 ayrı ülkede görevlendirilmek üzere ülkemiz için stratejik önemi haiz alanlarda 1224 kontenjan belirlenmiştir. Raporda konuyla ilgili verilen yanlış rakam ve bilgileri burada zikretmeye vakit ayırmak istemiyoruz. Biraz araştırılsa idi bu yanlışlıklar da yapılmazdı. Elbette eğitim uzun vadeli bir yatırım olup bir öğretim üyesinin yetişmesi uzun bir süre almaktadır.

Bu raporda yer alan bazı hususlara ilişkin YÖK olarak defalarca açıklama yaptık, ama bazıları ısrarla duymak istemeyebilir. Tekrar ediyorum, gerek kadın akademisyen, gerekse kız öğrenciler yönünden yükseköğretimde AB ortalamasının üzerindeyiz. Dünyada kadın akademisyen oranının düştüğü günümüzde ülkemizde öğretim elamanlarımızın %44’ü kadınlardan oluşmaktadır. Aynı oran, öğrenciler yönünden de geçerlidir. Yani yükseköğretime devam eden öğrencilerin %45’i kız öğrencilerden oluşmaktadır. Bu rakamları küçümseyemeyiz. Türkiye’de okumadan, bilgilenmeden bilgi verme alışkanlığı var. Yeni YÖK olarak yükseköğretimde insan kaynağının geliştirilmesine yönelik girişimlerimizi sürdürmekteyiz. Bu kapsamda çeşitli çalışmalar ve projeler yürütüyoruz.

  • 100/2000 Doktora Projesiyle doktora derecesine sahip insan kaynaklarının nicelik ve nitelik olarak artırılmasını hedefledik. Yukarıda işaret ettiğim gibi bu raporda buna ilişkin bir ifade göremedim. Halbuki Sayın YÖK Başkanımız Prof. Dr. Yekta SARAÇ, Sayın Sendika Başkanı Ali YALÇIN’a geçen yıl yine bu rapor dolayısıyla bilgilendirme yapmıştı. Sistemde 4000’i aşkın doktoralı insan, öncelikli alanlarda eğitim alıyor. Yine insan kaynaklarıyla ilgili olarak;
  • YÖK ile Aselsan arasında doktora programları açtık. Diğer bir ifade ile ilk defa Üniversite sanayi doktora programları devreye giriyor.
  • Doktora programlarının kriterlerini iyileştirdik.
  • Akademik Teşvik sistemi geliştirdik.
  • Doktora Sonrası Araştırmacı İstihdamına imkan sağladık.
  • (Post-doc) Ücretli Araştırma izni getirdik.
  • Proje Tabanlı Uluslararası Değişim Programlarına Katılabilme imkânı sağladık.
  • Emekli Öğretim Üyelerinin Sözleşmeli Olarak İstihdam Edilebilmesine ilişkin düzenleme yaptık.

4. Yükseköğretim Kurumları ve Eğitim Ortamları yönünden baktığımızda 2018 yılı itibarıyla ülkemizde 5’i vakıf MYO olmak üzere (128 devlet, 72 vakıf) 200 üniversite; 7.610.000’nin üzerinde öğrenci eğitim görmektedir. Doğaldır ki yükseköğretimde kapasite yönünden ağırlık devlet üniversitelerindedir. Raporda, vakıf yükseköğretim kurumlarının kurulmasının teşvik edilmesi, belli illerde yığılmanın önlenmesi, Anadolu’ya yaygınlaştırılması öneriliyor. Ancak bizim bu konuda yaptığımız düzenlemelerden hiç söz edilmiyor. Büyük illerde vakıf yükseköğretim kurumu açmayı zorlaştırırken (150.000.000 TL mal varlığı) taşrada bunu kolaylaştırmaya dönük (75.000.000 TL mal varlığı) düzenlemeler yaptık, teşvikler getirdik. Başkaca yayınlarımız gibi bunu da Vakıf Birimimiz kitaplaştırdı ve kamuoyunda da büyük ses getirdi. Bizler, nasıl sendikanın raporlarını dikkate alıyor, inceliyor isek aynı hassasiyeti sendikadan da beklememiz, yani hazırladığımız raporların okunmasını bekliyoruz. En azından hazırlanan raporla ilgili olanların okunmasında yarar var.

Ülkemizde 2014’den bu yana kalite eksenli büyüme, ihtisaslaşma, öncelikli alanlar, nitelikli bilgi ve nitelikli insan gücü kapsamında yaptığımız çalışmaların bazıları şöyledir:

  • Yükseköğretim Kalite Kurulu kurulmuş, yasal bir temele kavuşturulmuş olup kalite güvencesi ve akreditasyon süreçlerinin kurumsallaşması sağlanmıştır. Kurulduğundan bugüne 70 üniversite ziyaret edilmiş; önümüzdeki dönemde de 45 üniversitenin ziyaret edilmesi planlanmıştır. Bugüne kadar 529 program akredite edilmiştir. Bu Kurul, yakın bir zamanda Avrupa Kalite Ajansına da üye olacaktır.
  • Üniversiteler arası misyon farklılaşması ve ihtisaslaşmaya gidilmiştir. Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma Projesi ile birlikte “yükseköğretimde ihtisaslaşma” Temmuz 2017’de kanuni bir zemine oturtulmuştur. İlk defa yurt dışındaki örneklerde olduğu gibi bölgesel kalkınma öncelikli üniversiteler belirlenmiş, ayrıca araştırma üniversiteleri belirlenerek kadro takviyeleri yapılmaya başlanmıştır.

İlk defa “Yükseköğretimde Uluslararasılaşma Strateji Belgesi” hazırlanmıştır. Bu kapsamda 2001’de uluslararası öğrenci sayısı 16.656; 2014 senesinde 48.000 iken, bugün bu sayı 125.138’e ulaşmıştır. Lütfen dikkat buyurun, üç buçuk yılda uluslararası öğrenci sayısı 48 binden 125 bine çıkmıştır. Bu rakama 2018-2019 öğretim yılında yeni eğitime başlayacak öğrenciler dâhil değildir. Bu konuda son yıllarda çok büyük bir sıçrama yaşanmıştır. Türkiye, giderek bölgesinde yükseköğretim alanında bir cazibe merkezi haline gelmektedir. Yine yaptıklarımızdan bazıları şöyle:

  • Üniversite ve Sanayi İşbirliğine önem veriyoruz. MYO’ların sanayi bölgesinde açılmasını, Üniversitelerde sermaye şirketi statüsünde Teknoloji Transfer Ofisleri kurulmasını teşvik ediyoruz.
  • Meslek Yüksek Okulları Koordinasyon Kurulu oluşturduk.
  • Kılavuzda akredite edilen programlara yer vermeye başladık.
  • Yabancı dille eğitim-öğretim ilkelerini güncelledik.
  • Vakıf Yükseköğretim sisteminde bazı düzenlemeler yaptık. Eğitim ortamları ile ilgili bazı standartlar geliştirdik. Kontenjan tahsislerinde de bu standartları bir kriter olarak kullandık.

5. Raporda yer alan diğer bir başlık, Yükseköğretimin Finansmanı adını taşımaktadır. Türkiye’de son 15 yılda devlet bütçesinden eğitime ayrılan kaynaklarda çok önemli artışlar olmuştur. Ancak burada eğitimin finansmanından söz ederken merkezi bütçeden sadece Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretime ayrılan rakamlar anlaşılmamalıdır. Maalesef OECD ülkeleri arasında, kişi başına yükseköğretimde yapılan harcamalar yönünden OECD ortalamasının (16.000 dolar), Türkiye’nin bunun yarısı kadar (yaklaşık 9.000 dolar) gösterilmesi, bu konuda istatistiksel hesaplamalardaki eksikliklerden kaynaklanmaktadır. Zira merkezi bütçeden Milli Eğitim Bakanlığına ayrılan kaynaklar dışında Kredi Yurtlar Kurumu, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, ÖSYM, Özel Öğretim Kurumları, Vakıf Yükseköğretim Kurumları bütçeleriyle Bireysel ve Kurumsal Bağışlar vb. diğer yollarla eğitime ayrılan kaynaklar, bu hesaplamanın dışında kalmaktadır. Bunun yanında aile bütçelerinden, gönüllü kuruluşlardan ve STK’lardan ayrılan paylar da bu ortalama içinde yer almamaktadır.

Bütün dünyada özellikle yükseköğretimin finansmanında zorluklar yaşanmakta; merkezi bütçelerden ayrılan kaynaklar azalmaktadır. Buna karşılık Türkiye’de devlet, devlet okullarında bireylerin cüzi katkısı dışında sosyal devlet anlayışından hareketle eğitim hizmetlerini ücretsiz olarak sunmaya devam etmektedir. Eğitim maliyetinin büyük kısmını devlet karşılamaktadır. Bu konuda birçok gelişmiş ülkeden daha iyi durumdayız.

6. Raporun son bölüm başlığı, Üniversitelerin Akademik ve Yenilikçi Performansı başlığını taşımaktadır. Bolonya süreci kapsamında 48 ülkenin katıldığı 24-25 Mayıs 2018 tarihlerinde Fransa’da yapılan toplantı, iki yılda bir yapılan Bakanlar Zirvesi şeklinde gerçekleşmiştir. AYA değerlendirme raporuna göre, Yeterlilikler Çerçevesi, AKTS ve Diploma Eki başlıklarında, ülke olarak 5 başlıktan 3’ünden 5 tam puan aldık. Bu büyük bir başarıdır. Nitekim Cumhurbaşkanımız da bu başarıyı bir konuşmasında dile getirmiştir.

Türkiye’de 1996-2016 yılları arasında yayımlanan bilimsel makaleler ve bu makalelere yapılan atıflar incelendiğinde; 1996 yıllında dünya sıralamasında 5. 650 yayın ve 5.456 atıf sayısı ile 27. sırada bulunan Türkiye, 2005 yılında 20. 576 yayın ve 19. 551 atıf sayısı ile 20. sırada, 2010 yılında 32. 837 yayın ve 31. 027 atıf sayısı ile 18. sırada, 2016 yılı itibarıyla 44. 173 yayın ve 40. 257 atıf sayısı ile 17. sırada yer almıştır. Son 20 yılda Türkiye adresli bilimsel makale sayılarının arttığı görülmektedir. Yayınlardaki kalitenin arttırılmasına dönük çalışmalar ise sürdürülmektedir. TÜBİTAK’ın yayın teşviklerinde ve akademik teşviklerde, dergi kalitesi ve sınıflarına göre destek miktarlarının farklı olması, bu yönde atılan önemli adımlardan biridir.

24.04.2017 Tarihli Resmi Gazete’de Yayımlanan 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik, uluslararası alanda Patent sayımızda artışı ve bu alanda yaşanan birçok sıkıntının ortadan kalmasını sağlamıştır. YÖK’ün teşvikiyle TÜBİTAK‘ın başlatmış olduğu 1602 Patent Destek Programı, akademisyenlerimizin patent geliştirme ve buluşlarına, patentleme çalışmalarına büyük destek sağlamaktadır.


TÜBİTAK nereye koşuyor dedirten ret ve başarı hikayeleri


1 Temmuz 2017 yılında yürürlüğe giren, sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi amacıyla bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun, ülkemizin yenilikçi reformu olarak AR-GE çalışmalarında atılım yapılması yönünde önemli bir adım olmuştur. Bu kanun ile mühendislik ve fen fakültelerinin isteyen bölümlerinin öğrencileri, son sınıflarında sektörde çalışarak tamamlayabilecekleri bir “işyeri eğitimi müfredatı” uygulayabilme fırsatı yakalamışlardır. Böylece yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören öğrencilerin, öğrenim süreleri içinde kazandıkları teorik bilgi ve deneyimlerini pekiştirmeleri, laboratuvar ve atölye uygulamalarında edindikleri beceri ve deneyimleri geliştirmeleri, işyerini, üretim süreçlerini ve sektördeki yeni teknolojileri tanımaları sağlanacaktır.

“Ar-Ge ve Reform Paketi”ne yönelik “Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve Denetim Yönetmeliği”nin yayınlanması ile Ülkemizin kalkınmasına daha fazla ivme kazandıracak ve yüksek katma değerli alanlara odaklanan Ar-Ge ve yenilik sistemi ile tasarım destekleri kurulması ve akademinin, sanayi faaliyetlerinde daha fazla rol alması sağlanacaktır.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile birlikte yapılan çalışmalar sonrasında, 6676 sayılı kanun kapsamında, 5746 ve 4691 Sayılı kanunlarda değişiklik yapılmış, Ar-Ge Merkezleri ve Teknopark şirketlerinde çalışan insan kaynaklarının doktora yapabilmesi teşvik edilmiştir.

Türkiye’deki Ar-Ge merkezleri ile tasarım merkezleri, Ar-Ge ve yenilik projeleri, tasarım projeleri, rekabet öncesi işbirliği projeleri ve teknogirişim sermayesine ilişkin destek ve teşviklere yönelik uygulama ve denetim usul ve esaslarını kapsayan yönetmelik yürürlüğe girmiştir.

Son olarak şunu da söylemek isterim. Bu sendikanın ilgi alanına giren bir konu olduğu için belirtmek zorundayım. Eğitim fakülteleri ve öğretmen yetiştirme sistemiyle ilgili de birçok düzenleme yaptık. Ancak bu raporda yer almadığı için kısaca özetleyeyim. Eğitim/eğitim bilimleri fakülteleri bölüm ve ABD dalı yönünden yeniden yapılandırıldı, müfredatları güncellendi, ikinci öğretim programları büyük ölçüde kapatıldı. Öğretmenlik programlarına girişle ilgili 300.00 barajı getirildi, 1.420.000’den öğrenci alan öğretmenlik programları vardı. Aldığımız tedbirlerle artık bu tablo yok. Kontenjan planlamasını kaliteye endeksledik ve planlamamıza göre süreç yürüyor. Halen bu fakültelerde lisans öğrencisi sayısı 213.00, lisansüstü öğrencisi sayısı 23. 000 olup öğretim elemanı sayısı yaklaşık 9.100, öğretim üyesi sayısı ise 5.400 dolayındadır. Ülke olarak yaşadığımız bazı olumsuz koşullara rağmen öğretim elemanı başına düşen ortalama öğrenci sayısı 25, öğretim üyesi başına ise 40 dolayındadır ve her yıl bu oran daha da iyileşecektir.

Haftaya da YÖK’ün koordinasyonunda eğitim bilimleri ve öğretmen yetiştirme alanındaki 29 anabilim dalıyla ilgili bir çalıştay düzenlenecektir. Bu çalıştayda, bu alandaki lisansüstü eğitim, çeşitli yönleriyle tartışılıp hazırlanmış olan önraporlar müzakere edilecektir.

Bu raporun bölüm sonlarında yer alan kaynakçalara baktım. YÖK olarak bir çok konuda raporlar hazırladık, kitaplar, kitapçıklar yayımladık, kamuyla paylaştık. Ancak referanslarda bunların hiçbirini göremedik. Sizden isteğimiz, bizlerin sizleri takip ettiği gibi sizlerin de rapor hazırladığınız konularda, yapılan faaliyetlerimizde, bizi takip etmeniz veya takip edebilecek bir mekanizma kurmanızdır. YÖK olarak paydaşlarla ve elbette siz değerli sendikamızla önceki dönemlerde görülmeyen bir iletişim süreci ve diyalog içindeyiz. Ama paydaşlarımızın da doğruları, doğru bir şekilde ortaya koymasının, bizlerin de daha doğru kararlar almasına katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu düşünce ve duygularla hepinize en kalbi selam ve saygılarımı sunuyorum.”

Eğitim Sen’den YKS 2018 Sonuçları Değerlendirmesi ve Sistem Eleştirisi

Sosyal Medyada Paylaş Facebook Twitter Google+
Açık Lise sınavlarına hazırlanmanın en kolay hali: AçıkTercih AÖL Test Çöz!

Mobil Uygulamamızı İNDİRİN! AÖL Yeni Müfredat Çıkmış Sınav Sorularını Çözün!


Etiketler: , , ,
Eklenme Tarihi: 13 Eylül 2018

Facebook Yorumları

Konu hakkında yorumunuzu yazın

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.