Adamın biri, bisikletle Türkiye’den İran’a geçiyormuş, selesinde kocaman bir torba.. Gümrük görevlisi şüphelenmiş haliyle,
“Aç torbayı” demiş. Adam açmış, kum çıkmış.
İki gün sonra, aynı adam ıslık çala çala gelmiş sınır kapısına. Çıkış yapacak, selesinde gene torba…
“Aç” demişler.
Açmış, gene kum.
İki gün sonra, aynı adam pedal çevire çevire gelmiş sınır kapısına, selede gene torba…
Bu sefer, polis çağırmışlar, narkotikçi gözüyle incelemişler, nafile, bildiğin kum.
Delirecekler…
Bir, üç, beş, hep aynı manzara.
Adam geliyor geze geze, termal kamerayla bakıyorlar, tahlil yapıyorlar, köpeklere koklatıyorlar, hikâye…
Hep kum çıkıyor.
Aradan yıllar geçiyor. Gümrük görevlisi çarşıda rastlıyor o adama.
“İçim içimi yiyor” diyor.
“Bu saatten sonra bir şey yapamam sana, Allah aşkına söyle, ne kaçırıyordun İran’a?”
Adam cevap veriyor;
“Bisiklet!”
İşsiz gezen Antonio Ricci, iş bulmasından sonra bir bisiklet satın alır fakat iş için gerekli olan bisikleti, bir afişi yapıştırmaya çalıştığı sırada çalınır. Polise giden Antonio, polisten hırsızları kendilerinin aramalarını gerektiğini duyunca 10 yaşındaki oğlunu yanına alıp Roma’yı dolaşarak bisikletlerini aramaya başlar. 1949 İtalyan yapımı klasik bir dram, “bu ne bicim film, filmi izleyip 15 dakika olsun (varsa) ruhu bedeninden ayrılmamış bir insan düşünmek istemiyorum. müthiş” stalker
Bu filmden sonra bodrum da çürüyen bisikletinizin yanına gidip tekerleklerine hava basabilir zincirliklerine yağ sürebilirsiniz yaptığımdan demiyorum ama bunu size yaptıracak kadar hassas beyninizin odalarına o duyguyu enjekte edebilecek kadar devasa bir film. Şimdi her şeyi boş verin Antonio Ricci yi o güzel tatlı eşini her şeyin farkında olan her repliğinde daha bir sevdiğiniz ve susmasını hiç istemediğiniz Bruno’yu Film her şeyden çok savaştan sonra İtalya’yı, gösterişli Roma’nın bir o kadar gösterişsiz viraneliği ve sivil halkın yoksulluğu ve sefaleti üzerine harmanlanmış bir tarihi belge niteliğinde. Film İtalya da bir kaç sene yasaklanmış İtalya’yı kötü gösterdiği için bir nevi gerçekleri anlattığı için ayrıca bir akımın başlangıcı sinema estetiği olarak da bir mihenk taşıdır. Filmde genel olan gerçeklikten aile dramına geçersem bir babayı düşünün ki Sadece Bir Bisiklet ten hayatın tüm darbelerinden mağlubiyetlerinden kurtulup her gün önünden geçtiği pizzacıdan haftada bir de olsa oğlunu oraya götürmek için fırsat yakalayacak ve süre gelen bir kazanımdan hayatını kazanacak. Sadece Bir Bisiklet Antonio nun istediği ne bir araba nede bir ev Sadece Bir Bisiklet işte savaştan çıkmış bir İtalya’nın bir ailesini Sadece Bir Bisiklet yoksulluktan kurtarıyorsa o zaman ki İtalya’nın sefaletini anlatması açısından oldukça da manidar. Orijinal sahnelere gelirsem de Maria’nın Antonio ya yatak örtüsüzde yatabilirsin deyişi. Antonio’nun polislere durumu anlatırken o bisikletin benim için ne anlam ifade ettiğini bilmiyorsunuz diye haykırışı ve polislerin ona “Sadece bir bisiklet” demesi. Antonio’nun son parasıyla Bruno’yu pizzacıya götürüp sende onlar gibi yiyebilirsin bu yüzden o bisikletin bizim için ne ifade ediyor anladın mı şimdi diyişi. Seyircinin boğazını düğümlediği sahnelerdi. Tamam bunlar mükemmelde ya o güzelim tema…
Biciclette
Konu hakkında yorumunuzu yazın